Yediğinizde ve içtiğinizde vücudunuz, vücudunuzun düzgün çalışması için gereken besinleri emer. Vücudunuzun ihtiyaç duymadığı besin ve minerallerin çoğu kan yoluyla böbreklerinize taşınır. Böbrekleriniz bu fazla besinleri filtreler ve idrar üretir. Ancak böbrek hastalığınız varsa, bazı besinler birikerek böbreğinize zarar verebilir ve daha fazla böbrek yetmezliğine neden olabilir.

Böbrekler görevlerini dışarıdan yardım almadan yerine getirir. Diyabet ve yüksek tansiyon gibi çeşitli durumlar böbreklerin işlevlerini yerine getirme kabiliyetini etkileyebilir.

Nihayetinde böbreklerde meydana gelen hasar kronik böbrek hastalığına (KBH) yol açabilir. 2016 tarihli bir araştırmanın bulduğu gibi, diyet, KBH’ye bağlı ölüm ve sakatlık için en önemli risk faktörüdür ve diyet değişikliklerini tedavinin önemli bir parçası haline getirmektedir.

Böbrekler için sağlıklı bir beslenme planı uygulamak böbreklerin düzgün çalışmasına yardımcı olabilir ve bu organların zarar görmesini önleyebilir. Bununla birlikte, bazı gıdalar genel olarak sağlıklı bir böbreği desteklemeye yardımcı olsa da, hepsi böbrek hastalığı olan kişiler için uygun değildir.

Böbreklerimde problem var mı nasıl anlarım?

Bazı semptomlar ve testler böbrek fonksiyonunu gösterebilirken, kesin bir değerlendirmenin genellikle bir sağlık uzmanına danışmayı gerektirdiğini bilmek önemlidir.

Böbrek sorunlarının yaygın belirtileri şunlardır:

Yorgunluk veya halsizlik
Köpüklü idrar veya idrarda kan dahil olmak üzere idrar renginde veya sıklığında değişiklikler
Uyku güçlüğü
İştah kaybı
Ellerde, ayaklarda veya ayak bileklerinde şişme (sıvı tutulmasına bağlı olarak)
İnatçı kaşıntı
Nefes darlığı
Mide bulantısı veya kusma
Yüksek tansiyon


Bununla birlikte, bu semptomların çoğunun spesifik olmadığını ve çeşitli başka durumlarla ilişkili olabileceğini belirtmek gerekir. Ayrıca, erken böbrek hastalığı fark edilebilir herhangi bir belirti göstermeyebilir.

Kan testleri:

Serum Kreatinin: Kas metabolizmasından kaynaklanan bir atık ürün olan kreatininin kandaki miktarını ölçer. Yüksek seviyeler böbrek fonksiyonlarında bozulmaya işaret edebilir.
Glomerüler Filtrasyon Hızı (GFR): Bu, serum kreatinin seviyesi, yaş, cinsiyet ve bazen diğer faktörlerden hesaplanır. Böbreklerin kandaki atıkları ne kadar iyi filtrelediğini tahmin eder. GFR’nin 60 mL/dak/1.73 m2‘nin altında olması böbrek hastalığına işaret edebilir.
İdrar Testleri:

İdrar Albümin-Kreatinin Oranı (ACR): İdrardaki albümin (bir protein) miktarını ölçer. Artan albümin seviyeleri erken böbrek hasarına işaret edebilir.
İdrar tahlili: İdrarın bu genel muayenesi, böbrek sorunlarına işaret edebilecek kan, yüksek protein seviyeleri veya enfeksiyon belirtileri gibi anormallikleri tespit edebilir.
Görüntüleme Testleri:

Ultrason, CT taramaları veya MRI’lar böbreklerin ve idrar yollarının resimlerini sağlayabilir. Böbreklerin boyutunu ve şeklini ve tümör veya kist gibi herhangi bir anormalliği gösterebilirler.
Böbrek Biyopsisi:

Bazı durumlarda, mikroskop altında incelenmek üzere küçük bir böbrek dokusu örneği alınır. Bu, böbrek hasarının nedenini ve boyutunu belirlemeye yardımcı olabilir.
Kan Basıncı Ölçümü:

Yüksek tansiyon böbrek hastalığının hem nedeni hem de sonucu olabilir. Düzenli kan basıncı kontrolleri böbrek sağlığı hakkında fikir verebilir.
Diğer Göstergeler:

Böbrek hastalığı için belirli risk faktörlerine sahipseniz, böbrek fonksiyonlarını izlemek özellikle önemlidir. Bu risk faktörleri arasında diyabet, hipertansiyon, ailede böbrek hastalığı öyküsü, ileri yaş ve belirli etnik kökenler (örneğin Afrikalı Amerikalı, Amerikan yerlisi, Asyalı Amerikalı) yer alır.
Böbreklerinizin düzgün çalışmadığından şüpheleniyorsanız, tıbbi tavsiye almanız çok önemlidir. Bir doktor veya nefrolog gerekli testleri yapabilir ve sonraki adımlar veya müdahaleler konusunda rehberlik sağlayabilir.

Beslenme ile böbrek sağlığı arasında nasıl bir ilişki var?

Beslenme, böbrek sağlığının korunmasında ve böbreklerle ilgili hastalıkların yönetiminde çok önemli bir rol oynar. Böbrekler, kan dolaşımındaki besinler de dahil olmak üzere atık ürünleri ve fazla maddeleri filtreleme ve bunları idrarla atma işlevini görür. Böbrekler en iyi şekilde çalışmadığında, bu maddelerin birikmesi zararlı olabilir. Uygun bir diyet böbrekler üzerindeki yükün bir kısmını hafifletmeye ve daha fazla hasarı önlemeye yardımcı olabilir. İşte diyetin böbrek sağlığını nasıl etkilediği ve bunun arkasındaki bilimsel mekanizmalar:

Sodyumun Sınırlandırılması:

Mekanizma: Yüksek sodyum alımı kan basıncını yükseltebilir. Yüksek tansiyon zamanla böbreklere zarar verebileceğinden, sodyum alımının azaltılması bu hasarın önlenmesine yardımcı olabilir.
Faydası: Sodyum alımının azaltılması kan basıncının kontrol altına alınmasına yardımcı olarak böbrek hastalığının ilerleme riskini azaltabilir.
Protein Alımı:

Mekanizma: Aşırı protein alımı, böbreklerin filtrelemesi gereken daha fazla azotlu atık ürün üretebilir.
Faydası: Böbrek hastalığı olanlar için proteini azaltmak (özellikle hayvansal kaynaklardan) böbrekler üzerindeki iş yükünü azaltarak hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir. Bununla birlikte, yeterli protein alımı da önemlidir.
Kan Şekerini Yönetmek:

Mekanizma: Kontrolsüz diyabette görüldüğü gibi yüksek kan şekeri seviyeleri, böbreklerdeki küçük kan damarlarına zarar vererek atıkları filtreleme yeteneklerini bozabilir.
Faydası: Kan şekeri seviyelerini yönetmeye yardımcı olan bir diyet tüketmek diyabetik böbrek hastalığının ilerlemesini önleyebilir veya yavaşlatabilir.
Potasyum Kontrolü:

Mekanizma: Böbrekler potasyum dengesinin korunmasına yardımcı olur. İyi çalışmadıklarında potasyum kanda birikerek tehlikeli kalp ritimlerine yol açabilir.
Faydası: Ne çok fazla ne de çok az olmak üzere doğru miktarda potasyum tüketmek, kan seviyelerinin güvenli bir aralıkta kalmasını sağlar.
Fosforu Sınırlandırmak:

Mekanizma: Hastalıklı böbrekler fosforu etkili bir şekilde uzaklaştıramaz. Yüksek fosfor seviyeleri kemiklerden kalsiyumu çekerek onları zayıflatabilir ve damar kireçlenmesine yol açabilir.
Yararları: Yüksek fosforlu gıdaların azaltılması kemik sağlığının korunmasına ve vasküler komplikasyonların azaltılmasına yardımcı olabilir.
Sulu Kalmak:

Mekanizma: Yeterli sıvı alımı böbreklerin sodyum, üre ve toksinleri vücuttan temizlemesine yardımcı olarak idrarla atılmalarına yardımcı olur.
Faydası: Doğru hidrasyon böbreklerin daha verimli çalışmasına yardımcı olur ve böbrek taşlarını ve idrar yolu enfeksiyonlarını önler.
Bazı Minerallerin Sınırlandırılması:

Mekanizma: Kalsiyum ve oksalat gibi minerallerin aşırı alımı böbrek taşı oluşumuna katkıda bulunabilir.
Faydası: Bu maddeler bakımından yüksek gıdaların alımının izlenmesi ve denetlenmesi böbrek taşı gelişimi riskini azaltabilir.
Antioksidan Zengini Gıdalar:

Mekanizma: Oksidatif stres ve enflamasyon böbrek hasarına katkıda bulunabilir. Antioksidan bakımından zengin gıdalar oksidatif stresle mücadele eder.
Faydası: Antioksidan bakımından yüksek olan çilek, fındık, bitter çikolata, ıspanak ve enginar gibi gıdaların tüketilmesi böbrekleri potansiyel olarak hasardan koruyabilir.
Alkol ve Kafeini Sınırlandırmak:

Mekanizma: Aşırı alkol, her ikisi de böbrek hastalığı için risk faktörü olan yüksek tansiyon ve karaciğer hastalığına neden olabilir. Yüksek kafein alımı da yüksek tansiyonu şiddetlendirebilir.
Faydası: Orta düzeyde tüketim böbrekle ilgili komplikasyon riskini azaltabilir.
Özetle, diyet seçimleri böbreklerin sağlığını doğrudan etkiler. Bu beslenme kılavuzlarının arkasındaki bilimsel mekanizmaları anlayarak, bireyler böbrek sağlıklarını desteklemek için bilinçli seçimler yapabilirler. Her zaman olduğu gibi, böbrek hastalıkları veya endişeleri olanlar önemli diyet değişiklikleri yapmadan önce bir sağlık uzmanına danışmalıdır.

Belirli gıda kategorileri ile Kronik Böbrek Hastalığı (KBH) gelişme riski arasındaki ilişkiyi inceleyen çeşitli bilimsel çalışmaların bir özetini paylaşalım. Her bir kategori için bulguları inceleyelim:

Et:

İki çalışmada KBH’nin başlangıcı ile ilgili olarak kırmızı ve işlenmiş et ve kümes hayvanı tüketimi incelenmiştir.
Çalışmalardan biri olan ARIC çalışması, yaklaşık 12.000 ABD’li katılımcıyı 23 yıl boyunca takip etmiştir. Bu grupta, daha fazla kırmızı et tüketenlerin KBH geliştirme riski %19 artmıştır.
İranlı katılımcılarla yapılan farklı bir çalışmada daha da güçlü bir ilişki bulunmuş ve kırmızı et tüketimi arttıkça KBH riskinin %73 arttığı görülmüştür.
Her iki çalışmada da işlenmiş et, kırmızı ete benzer sonuçlar vermiştir. Bununla birlikte, kümes hayvanları KBH riski ile anlamlı bir ilişki göstermemiştir.
Balık:

İki çalışma balık tüketimine odaklanmıştır.
Amerikan yerlilerini takip eden Strong Heart Study, balık tüketimi ile KBH riski arasında anlamlı bir ilişki bulamamıştır.
ARIC çalışması, istatistiksel olarak anlamlı olmasa da, daha yüksek balık tüketimi ile riskin biraz azaldığını göstermiştir.
Süt ürünleri:

ARIC çalışması süt ürünleri tüketimini araştırmıştır.
Daha az yağlı süt ürünleri tüketen bireylerde KBH gelişme riski %25 azalmıştır.
Yüksek yağlı süt ürünleri KBH riskini azaltma eğilimi göstermiştir, ancak sonuç istatistiksel olarak anlamlı değildir.
Sebzeler:

Üç çalışma sebze alımını incelemiştir.
İran’da yapılan bir çalışmada, Allium sebzelerinin (soğan ve sarımsak gibi) daha fazla tüketilmesinin KBH riskini %32 oranında azalttığı bulunmuştur.
Güney Kore’de yapılan bir çalışmada, fermente edilmemiş sebzelerin daha fazla tüketilmesinin KBH riskini %14 oranında azalttığı bulunmuştur. Fermente sebzeler riski azaltma eğilimi göstermiş ancak istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır.
TLGS’de yapılan bir başka çalışmada nitrat içeren sebze tüketimi ile KBH riski arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır.

Lahana
Lahana, KBH hastaları için faydalı olabilecek yapraklı bir sebzedir. Potasyum bakımından nispeten düşük ve sodyum bakımından çok düşüktür. Turpgiller sebze ailesinin bir üyesi olan lahana, vitamin ve minerallerle yüklüdür ve güçlü bitki bileşikleri içerir. Bu sebze özellikle K ve C vitaminleri ile birçok B vitamini açısından zengindir. Yüksek çözünmeyen lif içeriği, düzenli bağırsak hareketlerini desteklemeye yardımcı olur ve dışkıya hacim kazandırır. 

Kırmızı dolmalık biber
Kırmızı dolmalık biber, sodyum ve potasyum gibi mineraller bakımından çok düşük olmasının yanı sıra, hücreleri hasardan koruyabilecek yararlı antioksidan bileşikler içerir.

Sarımsak
Sarımsak, KBH olan kişiler için mükemmel bir baharat seçeneğidir. Diğer yiyeceklere daha doyurucu, tam bir lezzet verebilir ve bu da ekstra tuz ihtiyacını azaltabilir. Sarımsak ayrıca bir dizi sağlık faydası da sunar.

Roka
KBH olan kişiler birçok yeşillikten kaçınmak zorunda kalabilir, ancak roka harika bir ikame olabilir. Roka genellikle potasyum açısından diğer yeşilliklerden daha düşüktür, ancak yine de lif ve diğer faydalı besinleri içerir.

Kızılcık

Akdeniz diyetinde bulunan bir diğer meyvedir ve böbrek sağlığına iyi gelir. Bu meyveler, vücuttaki serbest radikalleri nötralize eden antosiyaninler adı verilen antioksidanlara sahiptir. Kızılcıklar ayrıca iyi bir C vitamini, manganez ve diyet lifi kaynağıdır. Araştırmalar kanser hücrelerini yavaşlatmaya yardımcı olabileceklerini gösteriyor. Bonus olarak kızılcık, hücresel hasara neden olan serbest radikalleri nötralize eden ellagik asit içerir.

Kırmızı üzüm

Kırmızı üzümdeki besinler ve antioksidanlar sorunlu böbrekler için mükemmeldir. Bu meyveler C vitamini, flavonoidler ve sağlık açısından birçok fayda sağlayan doğal bir polifenolik bileşik olan resveratrol açısından zengindir.


Baklagiller ve Kuruyemişler:

ARIC çalışmasına göre, hem baklagiller hem de kabuklu yemişler, daha yüksek alım oranına sahip olanlar için KBH riskini sırasıyla %17 ve %19 oranında azaltmıştır.
Meyveler:

Güney Koreli katılımcıları içeren bir çalışmada meyve tüketimi ile KBH riski arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır.
Özetle, bulgular daha yüksek kırmızı ve işlenmiş et tüketiminin artmış KBH riski ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Öte yandan, az yağlı süt ürünleri, Allium sebzeleri, fermente edilmemiş sebzeler, baklagiller ve kabuklu yemişlerin daha fazla tüketilmesi KBH riskini azaltma eğilimi göstermiştir. Kümes hayvanları, balık, yüksek yağlı süt ürünleri, fermente sebzeler, nitrat içeren sebzeler ve meyve tüketimi KBH riski ile anlamlı bir ilişki göstermemiştir.

Kahve
İncelenen Çalışmalar: Üç farklı çalışmada kahve tüketimi ile KBH oluşumu arasındaki ilişki değerlendirilmiştir.
Bulgular
İran TLGS: Bu çalışmada kahve içen bireyler (ortanca alım miktarı 8,3 ml/gün) içmeyenlerle karşılaştırılmıştır. Çalışmada kahve içme ile KBH arasında anlamlı olmayan doğrudan bir ilişki bulunmuştur, yani ikisi arasında net bir bağlantı yoktur.
ARIC çalışması (ABD): Günde en az 3 fincan kahve içen katılımcılar, kahve içmeyenlerle karşılaştırılmıştır. Çalışma, daha fazla kahve içenlerin KBH geliştirme riskinin %16 azaldığını ortaya koymuştur (HR 0,84).
Kore Genom ve Epidemiyoloji Çalışması: Bu çalışmada, günde en az 2 fincan kahve içmek KBH riskinde %20 azalma ile ilişkilendirilmiştir (HR 0,80).

  • Yakın zamanda yapılan bir araştırma, kafeini yavaş metabolize eden kişilerin böbrek fonksiyon bozukluğu geliştirme olasılığının üç kat daha fazla olduğunu öne sürüyor
  • Bu durum, kahvenin böbrek sağlığı da dahil olmak üzere sağlığı desteklediğini öne süren diğer araştırmalarla çelişiyor.
  • Yavaş metabolizma, nüfusun yarısında mevcut olan bir gen varyantından kaynaklanmaktadır.
  • Araştırmacılar, çalışmanın bulgularının, günde 400 miligrama veya dört veya beş fincana kadar demlenmiş kahve tüketimini onaylayan mevcut kuralların yeniden incelenmesine yol açacağını umuyorlar.


Çay
Çalışma İncelendi: İran TLGS, günde 250 ml’den az ile 750 ml’den fazla arasında değişen çay tüketimini incelemiştir.
Bulgular:
Çalışmada spesifik çay türü ve nasıl hazırlandığı belirtilmemiştir, ancak önceki bir araştırma İran’da insanların siyah çayı genellikle tatlı ve şekerle içtiğini belirtmiştir.
Çay tüketimi ile KBH insidansı arasında net bir ilişki bulunmamıştır.
Alkolsüz İçecekler (Şekerle Tatlandırılmış İçecekler – SSB’ler dahil)
İncelenen Çalışmalar: Üç çalışma SSB tüketimi ile KBH arasındaki bağlantıyı değerlendirmiştir. ABD merkezli bu çalışmalardan biri diyet içecekleri de değerlendirmiştir.
Bulgular
ARIC çalışması: 9 yıllık bir çalışma dönemi boyunca, SSB tüketimi (günde 1 içki sınırında) KBH riski ile önemli ölçüde bağlantılı değildi.
Jackson Kalp Çalışması: Bu çalışma, 8 yıl boyunca SSB tüketimi ile KBH arasında doğrudan ancak anlamlı olmayan bir ilişki olduğunu kaydetmiştir; bu da daha yüksek SSB alımının KBH ile bağlantılı olabileceğini ancak kesin olmadığını ima etmektedir.
İranlı TLGS: Bu çalışmada SSB tüketimi haftada 0,5 porsiyondan az ile 4 porsiyondan fazla arasında değişmiştir. Yüksek SSB alımı, %92’lik bir risk artışı (OR 1,92) ile önemli ölçüde artmış KBH riski ile ilişkilendirilmiştir.
Diyet içeceklere gelince, Jackson Kalp Çalışması bunların tüketimi ile KBH riski arasında anlamlı bir ilişki bulmamıştır.

PROTEİN ALIMI VE BÖBREKLER

 Protein tüketiminin, özellikle de hayvansal proteinin böbrek sağlığı ve Kronik Böbrek Hastalığının (KBH) ilerlemesi üzerindeki etkilerine değinelim:

1. Protein Tüketimi:

ABD’deki ortalama diyet, önerilen protein alımının yaklaşık iki katını içermektedir. (Bizde de benzer bir durum)
Nefron sayısı (böbreğin işlevsel birimleri) azalmış kişilerde, yüksek hayvansal protein alımı hemodinamik hasarlar nedeniyle daha fazla nefron kaybına yol açabilir.
2. Hayvansal Protein ve Böbrek Fonksiyonu:

Yüksek miktarda hayvansal protein tüketmek, böbreğin glomerüllere (böbreğin filtreleme birimleri) kan akışını düzenleme yeteneğine müdahale eder.
Et tükettikten sonra, böbrek kan akışında ve Glomerüler Filtrasyon Hızında (GFR) bir artış olur. Düşük hayvansal proteinli diyetten yüksek hayvansal proteinli diyete geçiş bu ölçümleri %30’a kadar artırabilir.
Bu yanıt hayvansal proteinlere özgüdür. Vejetaryen diyet uygulayan kişiler, hayvansal protein tüketenlere kıyasla tipik olarak daha düşük GFR’ye sahiptir.

3. Böbreğin Kendini Koruması:

Her nefron (böbrekteki bir birim) bir su balonu gibi düşünülebilir. Eğer iç basınç çok yüksekse, patlayabilir.
Nefron, içine ve dışına kan akışını ayarlayarak kendisini bu basıncın neden olduğu hasardan korumaya çalışır.
Yüksek protein alımının nefronlar üzerindeki etkisi, çalışan nefron sayısının azaldığı durumlarda daha da belirgin hale gelir, çünkü her nefron daha fazla çalışır.
4. Glomerüler Hasar:

Yüksek protein alımı glomerüler kılcal damarlar üzerinde mekanik strese neden olarak hasara ve yara izine yol açabilir.
Glomerüler kılcal damarların yakınında bulunan mesangial hücreler, strese girdiklerinde kolajen ve diğer hücre dışı matriksleri üreterek böbrekte yara oluşumuna katkıda bulunurlar.
5. Yüksek Proteinli Diyetlerin Etkileri:

Bu diyetler, böbrek hasarının bir belirteci olan idrarda albümin atılımının artmasıyla bağlantılıdır.
Yüksek protein alımı, filtre bariyeri görevi gören önemli hücreler olan podositlere zarar verebilir.
Et gibi yüksek protein kaynakları, yüksek sıcaklıklarda pişirildiğinde ileri glikasyon son ürünleri (AGE’ler) üretir. Bu bileşikler hücrelere zarar verebilir ve özellikle böbrek filtrasyonu bağlamında hücre ölümüne yol açabilir.
6. Bağırsak Kaynaklı Üremik Toksinler:

Hemodinamik mekanizmaların yanı sıra, böbrek hastalığının ilerlemesi proteinlerin ve diğer bileşiklerin metabolizması nedeniyle bağırsakta üretilen toksinlerden de etkilenebilir.
Trimetilamin N-oksit (TMAO) ve p-kresil sülfat, hızlandırılmış KBH ilerlemesiyle bağlantılı olan bu tür toksinlerdir.
Bazı bağırsak bakterileri diyet bileşiklerini TMAO’ya dönüştürür ve bu da böbrek fonksiyonlarını etkiler.
Yüksek oranda kırmızı et ve yumurta sarısı içeren diyetler TMAO seviyelerinin yükselmesine neden olabilir. Bununla birlikte, vücudun bu tür diyetlere verdiği yanıt, bireyin bağırsak mikrobiyom bileşimine bağlı olarak değişebilir.

TUZ VE BÖBREK SAĞLIĞI

Tuz dediğimizde özellikle sodyum klorür anlamına gelmektedir. Sodyum birden fazla anyonla bağlanabilse de, sodyum klorürün sağlık üzerindeki etkisi diğer sodyum bileşiklerinden farklıdır.

Yüksek Tuz Alımının Zararlı Etkileri: Yıllar süren araştırmalar, yüksek miktarda sodyum klorür alımının olumsuz etkileri olduğunu göstermektedir:

Kan basıncı
Kardiyovasküler hastalık
Böbrek fonksiyonu
KBH’nin İlerlemesi
Kan Basıncı ve Albümin Atılımı: Tuz alımının azaltılması hem kan basıncını hem de idrarda albümin atılımını azaltabilir. İdrarda albümin atılımı böbrek hasarının bir göstergesidir.

İlaç Tedavisi Üzerindeki Etkisi: Belirli bir çalışmada (Nefropatide Ramipril Etkinliği), yüksek tuz alımı olan hastaların ramipril ilacına daha az yanıt verdiği görülmüştür. Çok sayıda klinik çalışmanın ileri analizi, KBH tedavisinde tuz azaltımının faydalarını desteklemektedir.

Tuz Azaltımından En Çok Yararlanan Hastalar: Yaşlı bireyler, obezite hastaları ve glomerüler filtrasyon hızı (GFR) düşük olanlar tuz alımını azaltmaktan daha fazla fayda sağlıyor gibi görünmektedir.

Tuz Hassasiyeti: Böbrek hastalığı olan hastalar tuza karşı daha hassas olma eğilimindedir. Yüksek tuz alımı kan basıncını yükseltebilir ve sıvı tutulmasına neden olarak bu hastalarda kan basıncını yönetmeyi zorlaştırabilir.

Tuz Alımı ve Böbrek Hasarı: Yüksek tuz alımı, doğrudan yüksek tansiyonla ilgili olmayan yollarla böbrek hasarını şiddetlendirebilir. Şunlar olabilir:

Böbreğin otoregülatör yanıtlarını bozar
Böbrekte oksidatif stresi artırır
TGF-β’nın yukarı regülasyonu nedeniyle böbrekte skarlaşmayı artırır
ABD’de Ortalama Sodyum Alımı: Erkekler tipik olarak yaklaşık 4 g/gün, kadınlar ise yaklaşık 3 g/gün tüketmektedir. Ancak, KBH hastaları için beslenme kılavuzları günde 2,4 g’dan daha az tüketilmesini önermektedir.

Diyet Önerileri: KBH hastalarına kendi yemeklerini tuz eklemeden pişirmeleri ve genellikle yüksek tuz içeriğine sahip olan işlenmiş gıdalardan kaçınmaları tavsiye edilir.