2024 Bilimsel haberleri
EASD’nin 60. yıllık toplantısı 12-15 Eylül tarihleri arasında Madrid’de gerçekleşti. İşte Kongredeki önemli haberler:
Liraglutide, 6-12 Yaş Arası Çocuklarda Vücut Kitle İndeksini %6’ya Yakın Azalttı
Glukagon benzeri peptid-1 (GLP-1) reseptör agonisti olan liraglutide, obeziteye sahip küçük çocuklarda etkili olan ilk ilaç olarak dikkat çekiyor. SCALE-KIDS çalışmasının sonuçlarına göre, liraglutide alan çocuklar 1 yıl içinde vücut kitle indekslerinde (BMI) %5.8 oranında bir azalma yaşarken, plasebo alan çocuklarda BMI %1.6 arttı.
Liraglutide alan çocukların neredeyse yarısı, BMI’lerinde en az %5’lik bir düşüş yaşadı. Bu düşüş, obeziteyle ilişkili sağlık koşullarında iyileşme ile ilişkilendiriliyor. Bunun yanı sıra, ilacı kullanan çocuklarda diyastolik kan basıncı ve A1c seviyelerinde küçük iyileşmeler de görüldü.
Çalışmada, gastrointestinal yan etkiler sıkça rapor edilse de, bu etkiler genellikle hafif veya orta şiddetteydi. Liraglutide, FDA onayı alırsa, 12 yaş altı çocuklarda obezite tedavisinde yeni bir seçenek sunabilir. Ancak, sigorta kapsamı ve enjeksiyon gereksinimi gibi zorluklar, tedavinin yaygın kullanımını sınırlayabilir.
Semaglutide, Obezite ve Böbrek Sorunları Olan Hastalarda Kalp Sağlığını Güçlendiriyor
2024 Avrupa Diyabet Araştırmaları Birliği (EASD) toplantısında sunulan SELECT çalışmasının sonuçlarına göre, semaglutide (Wegovy), obezite, kalp-damar hastalığı (CVD) ve böbrek fonksiyon bozukluğu olan yetişkinlerde önemli kardiyovasküler olayları (MACE) ve ölüm riskini anlamlı şekilde azaltıyor. Çalışmada, böbrek fonksiyonu bozulmuş hastalarda semaglutide, MACE riskini %31, ölüm riskini ise %33 oranında azalttı.
Toplam 17.000’den fazla katılımcıyı içeren çalışmada, böbrek fonksiyon bozukluğu olan kişilerde semaglutide’in kardiyovasküler faydaları, böbrek fonksiyonu normal olanlarla benzer bulundu. Edinburg Üniversitesi’nden Dr. Helen Colhoun, bu bulguların böbrek fonksiyonları zayıf olan kişilerin de bu tedaviden güvenle faydalanabileceğini vurguladı.
Uzmanlar, bu sonuçların böbrek fonksiyonunun iyileştirilmesinin kalp sağlığı üzerindeki olumlu etkilerini doğruladığını belirterek, semaglutide’in bu hasta grubunda önemli bir tedavi seçeneği sunduğunu belirtti.
Tirzepatide’in Güvenlik Profili: Gerçek Dünya Verileri Umut Veriyor
Madrid’de düzenlenen 2024 Avrupa Diyabet Araştırmaları Birliği (EASD) toplantısında sunulan yeni bir çalışma, tirzepatide’in (Eli Lilly) gerçek dünya verilerinin klinik deneylerle uyumlu olduğunu ve güvenli bir profil sergilediğini ortaya koydu. Çalışma, tirzepatide’in güçlü kilo ve glikoz düşürücü etkisinin, GLP-1 reseptör agonistleriyle benzer bir güvenlik profili sunduğunu gösterdi.
ABD Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) yan etki bildirim sisteminden elde edilen verilere göre, tirzepatide gastrointestinal (GI) yan etkiler, pankreatit, diyabetik retinopati ve medüller tiroid kanseri riskleriyle ilişkilendirildi. Ancak, GLP-1 agonistlerine kıyasla tirzepatide, pankreatit, diyabetik retinopati ve tiroid kitleleri gibi bazı yan etki risklerinde azalma gösterdi.
Çalışma, tirzepatide’in uzun vadeli güvenliği konusunda daha fazla gözlem yapılması gerektiğini vurgulasa da, şimdilik ilacın güvenlik profili, kilo ve glikoz düşürücü etkileriyle orantılı olarak olumlu bulunuyor.
Astım ve Tip 2 Diyabet Arasında Çift Yönlü İlişki Tespit Edildi
Yeni bir sistematik inceleme ve meta-analiz, astım ve tip 2 diyabet (T2D) arasında çift yönlü bir ilişki olduğunu ortaya koydu. 17 milyon kişinin verilerini içeren çalışma, astımın şiddetinin, diyabet riskini artırdığını gösterdi. Çalışmaya göre, T2D hastaları astım geliştirme olasılığı %83 daha yüksekken, astımı olan kişilerde T2D gelişme riski %28 daha fazla.
Araştırmacılar, astım ve T2D arasındaki ilişkinin, hipertansiyon ve dislipidemi gibi faktörlerle de ilişkili olabileceğini belirtti. Astımın süresi değil, şiddeti diyabet riskini etkiliyor. Bu bulgular, hem astım hem de diyabet hastalarının tedavi sürecinde daha dikkatli izlenmesi gerektiğine işaret ediyor.
Bu çalışma, Taipei Tıp Üniversitesi’nden Nam N. Nguyen liderliğinde yürütüldü ve sonuçlar 2024 Avrupa Diyabet Araştırmaları Birliği (EASD) toplantısında sunuldu.
SGLT2 İnhibitörleri Tip 2 Diyabet Hastalarında Nörodejeneratif Hastalık Riskini Azaltıyor
Madrid’de düzenlenen 2024 Avrupa Diyabet Araştırmaları Birliği (EASD) toplantısında sunulan bir çalışma, SGLT2 inhibitörlerinin tip 2 diyabet hastalarında Alzheimer, vasküler demans ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalık riskini önemli ölçüde azalttığını ortaya koydu. Yonsei Üniversitesi’nden Dr. Hae Kyung Kim’in öncülüğünde yürütülen araştırma, 1,3 milyon kişinin verilerini inceledi ve SGLT2 inhibitörlerinin demans riskini %21, Alzheimer riskini %19, vasküler demans riskini %31 ve Parkinson riskini %20 oranında azalttığını gösterdi.
Araştırma, SGLT2 inhibitörlerinin kalp ve böbrek hastalıklarını önleyici etkilerinin yanı sıra enerji metabolizmasını iyileştirdiğini, bunun da nörodejeneratif hastalıklara karşı koruyucu bir rol oynayabileceğini öne sürüyor. Bu sonuçlar, özellikle tip 2 diyabet hastaları için sınırlı tedavi seçeneklerine sahip demans hastalıklarının önlenmesinde yeni bir umut sunuyor.
Yeni Oral İlaç Amycretin, Obezitede Önemli Kilo Kaybı Sağladı
Madrid’de düzenlenen 2024 Avrupa Diyabet Araştırmaları Birliği (EASD) toplantısında sunulan verilere göre, yeni bir oral kilo kaybı ilacı olan Amycretin, katılımcılarda %13’e varan kilo kaybı sağladı. Çalışma, 12 hafta boyunca Amycretin alan katılımcıların ortalama vücut ağırlıklarında %10.4 ila %13.1 oranında bir azalma olduğunu gösterdi, bu rakam placebo grubunda sadece %1.2 idi.
Amycretin, amilin ve GLP-1 reseptör agonistini bir araya getiren yeni bir biyolojik ilaç olup, bu kombinasyon iştahı azaltıyor ve insülin duyarlılığını artırıyor. Çalışmanın baş araştırmacısı Dr. Agnes Gasiorek, ilacın hem güvenli hem de tolere edilebilir olduğunu belirtti.
Araştırmacılar, ilacın mide-bağırsak rahatsızlıklarına neden olduğunu ancak bu yan etkilerin hafif ve orta şiddette olduğunu bildirdi. Amycretin’in, mevcut GLP-1 bazlı enjeksiyonlu ilaçlara kıyasla ağızdan alınabilen bir seçenek sunması, gelecekte obezite tedavisinde maliyetleri düşürebilir.
Yulaf ve Meyve Tüketimi Bazı Çocuklarda Tip 1 Diyabet Riskini Artırabilir
Yeni bir araştırma, genetik olarak tip 1 diyabet (T1D) riskine sahip çocuklarda, yulaf, meyve ve çavdar tüketiminin T1D ve adacık otoimmünitesi riskini 6 yaşına kadar artırabileceğini ortaya koydu. Öte yandan, yaban mersini gibi meyveler tüketmenin riski azaltabileceği bulundu.
Finlandiya’da 5674 çocuk üzerinde yapılan çalışmada, daha fazla yulaf (HR, 1.15), meyve (HR, 1.05), ve buğday ve çavdar içeren glutenli yiyecekler (HR, 1.27) tüketiminin T1D riskini artırdığı görüldü. Ancak, daha fazla yaban mersini tüketimi T1D riskini %33 oranında azalttı (HR, 0.67).
Ayrıca, turpgillerden sebzeler tüketmek (HR, 0.82) adacık otoimmünitesine karşı koruyucu bir etki sağladı. Ancak fermente süt ürünleri (HR, 1.42) ve buğday tüketimi (HR, 1.10) adacık otoimmünitesi riskini artırdı.
Araştırma, çevresel faktörlerin T1D gelişimindeki rolüne dikkat çekerken, çocukların beslenme şekillerinin daha fazla araştırılması gerektiğini vurguladı. Ancak henüz kesin diyet önerilerinde bulunmak için erken olduğu ifade edildi.
8 Saatlik Yemek Penceresi Tip 2 Diyabet Riskini Azaltmada Etkili
Madrid’de düzenlenen 2024 Avrupa Diyabet Araştırmaları Birliği (EASD) toplantısında sunulan bir çalışmaya göre, tip 2 diyabet riski taşıyan bireylerde günlük 8 saatlik bir yemek penceresi, kan şekeri kontrolünü önemli ölçüde iyileştiriyor. Çalışma, yemek penceresinin günün erken ya da geç saatlerinde olmasının fark yaratmadığını, ancak bu zaman kısıtlamasının glisemik kontrolü geliştirdiğini gösterdi.
Manchester Metropolitan Üniversitesi’nden Kelly Bowden Davies, katılımcıların 3 günlük zaman kısıtlamalı yeme (TRE) rejiminden sonra kan şekerini daha iyi kontrol ettiklerini belirtti. Çalışmada katılımcılar ya sabah 8’den akşam 4’e kadar ya da öğleden sonra 12’den akşam 8’e kadar beslenme düzeni izledi.
Her iki rejimde de kan şekeri kontrolünde iyileşme görüldü. Ayrıca, 3 gün sonunda katılımcılar ortalama 1.1 kg kilo kaybı yaşadı. Bu bulgular, tip 2 diyabet riski taşıyan bireyler için zaman kısıtlamalı yemenin etkili bir müdahale olabileceğini ortaya koyuyor.
Haftalık İnsülin Tip 2 Diyabette Etkili, Ancak Tip 1 Diyabette Risk Taşıyor
Eli Lilly’nin geliştirdiği haftalık bazal insülin analogu efsitora alfa, tip 2 diyabetli bireylerde günlük insülinle benzer sonuçlar gösteriyor. Ancak, tip 1 diyabetli hastalarda hipoglisemi riski artıyor.
QWINT global faz 3 çalışmasında, 4000’den fazla tip 1 ve tip 2 diyabetli yetişkin incelendi. Sonuçlar, haftalık efsitora’nın tip 2 diyabet hastalarında günlük insülin kadar etkili olduğunu gösterdi. Ancak tip 1 diyabetli hastalarda, hipoglisemi riski %21 daha yüksek bulundu.
QWINT-2 çalışmasında, insülin kullanmayan tip 2 diyabetli yetişkinler haftalık efsitora veya günlük degludec aldı. Efsitora, A1c’yi %8.21’den %6.97’ye düşürdü ve günlük insüline karşı üstünlük göstermedi.
QWINT-5’te ise tip 1 diyabetli bireylerde hipoglisemi riskinin arttığı gözlemlendi. Haftalık efsitora alan hastalarda, ciddi hipoglisemi oranı %10 iken günlük insülin alanlarda %3’tü.
Bu sonuçlar, haftalık insülinin tip 2 diyabet için etkili ve uygun olabileceğini, ancak tip 1 diyabetli bireyler için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Basit Bir Kan Testi, Tip 2 Diyabet Hastalarında Kanser Riskini Tahmin Edebilir
Yeni bir araştırma, tip 2 diyabet (T2D) hastalarında artan interlökin-6 (IL-6) seviyelerinin obeziteyle ilişkili kanser riskini artırabileceğini ortaya koydu. Bu bulgu, basit bir kan testiyle yüksek risk altındaki bireylerin belirlenebileceğini gösteriyor.
Araştırma Yöntemi: Tip 2 diyabet, kronik düşük dereceli inflamasyon nedeniyle obeziteye bağlı kanserler (meme, böbrek, uterus, tiroid, over, gastrointestinal kanserler ve multipl miyelom) riskini artırıyor. Araştırmacılar, IL-6, TNF-α ve hsCRP gibi inflamasyon belirteçlerinin bu kanserler için tahmin edici biyomarker olup olmadığını inceledi.
Sonuçlar: Çalışma, 6466 T2D hastasını izledi ve 327’sinde ortalama 8.8 yıl takip süresinde obeziteyle ilişkili kanser geliştiğini belirledi. IL-6 seviyesindeki her artış, kanser riskini %19 oranında artırdı. Ancak TNF-α veya hsCRP ile güçlü bir ilişki bulunamadı.
Klinik Uygulama: Bu sonuçlar, ileride basit bir kan testi ile kanser riski taşıyan T2D hastalarının tespit edilmesini sağlayabilir.
Yapay Zeka ile Ses Analizi Tip 2 Diyabet Taramasında Umut Vaadediyor
Madrid’de düzenlenen Avrupa Diyabet Araştırmaları Birliği (EASD) 2024 toplantısında sunulan bir araştırma, yapay zeka (AI) ile ses analizi algoritmasının, Tip 2 diyabet (T2D) taramasında Amerikan Diyabet Derneği (ADA) risk testi ile %93 uyum gösterdiğini ortaya koydu.
Çalışmada, AI algoritması kadınlarda %66, erkeklerde %71 doğrulukla T2D’yi tespit etti. Bu teknoloji, katılımcıların 25 saniyelik ses kayıtlarını, yaş, cinsiyet, vücut kitle indeksi (BMI) ve kan basıncı gibi sağlık verileriyle analiz etti. Ses analizi, özellikle sesin perde, yoğunluk ve tonundaki değişikliklere odaklandı.
Çalışmanın baş araştırmacısı Guy Fagherazzi, bu bulguların, ses analizi ile diyabet taramasının ilk adımı olduğunu belirtti ve gelecekte bu teknolojinin dünya genelinde akıllı telefonlara entegre edilerek, diyabet taramasında kullanılabileceğini ifade etti. Ses analizi ile glikoz seviyeleri arasındaki ilişkiyi doğrulamak için daha fazla araştırma gerektiği vurgulandı.
Finerenone, Hafif Azalmış veya Korunmuş Ejeksiyon Fraksiyonu Olan Kalp Yetmezliği Hastalarında Tip 2 Diyabet Gelişimini %25 Azaltıyor
Madrid’de sunulan FINEARTS-HF çalışmasına göre, steroid olmayan mineralokortikoid reseptör antagonisti (MRA) finerenone, ejeksiyon fraksiyonu hafif azalmış veya korunmuş kalp yetmezliği (HFmrEF/HFpEF) hastalarında yeni tip 2 diyabet gelişimini yaklaşık %25 oranında azalttı. Bu bulgu, finerenone’un kalp yetmezliği semptomlarını iyileştirmesinin yanı sıra, diyabet riskini de düşürmesi açısından heyecan verici kabul ediliyor.
Çalışmanın Detayları: Toplamda 6016 kalp yetmezliği hastasını kapsayan randomize, çift kör ve plasebo kontrollü FINEARTS-HF çalışmasında, hastalar finerenone (20 mg veya 40 mg) veya plasebo aldı. Sonuçlar, diyabetli ve diyabetsiz hastalarda finerenone’un kalp yetmezliği olaylarını ve kardiyovasküler ölümleri azalttığını gösterdi.
Çalışmaya katılan 3222 diyabetsiz hastanın %9.1’i plasebo ile tip 2 diyabet geliştirirken, finerenone alanlarda bu oran %7.2’ye düştü (HR, 0.75; P = .024).
Bu sonuçlar, finerenone’un hem kalp yetmezliği hem de diyabet riskini azaltmada etkili bir tedavi seçeneği olabileceğini gösteriyor.
Gece Kuşlarında, Tip 2 Diyabet Riski Artabilir
Yeni bir araştırmaya göre, geç saatlerde uyuyan bireyler (gece kuşları), sağlıksız yaşam tarzlarının ötesinde, Tip 2 diyabet (T2D) riskini artırabilir. Gece kuşlarının, daha erken uyuyanlara göre T2D geliştirme olasılığı %50 daha fazla bulundu.
Leiden Üniversitesi Tıp Merkezi’nden Dr. Jeroen van der Velde, bu riskin beklenenden büyük olduğunu belirtti. Çalışma, geç saatlerde uyuyan bireylerin daha geniş bel çevresine, daha fazla viseral yağa ve karaciğer yağlanmasına sahip olduğunu gösterdi. Van der Velde, yaşam tarzının bu ilişkiyi tamamen açıklamadığını vurguladı.
Araştırmada, 5026 orta yaşlı katılımcının uyku düzenleri, BMI, bel çevresi, viseral yağ ve karaciğer yağlanması incelendi. Gece kuşlarının, diğer faktörler göz önünde bulundurulduktan sonra bile T2D riskinin %46 daha yüksek olduğu görüldü. Bu bireylerde ayrıca daha yüksek BMI, daha büyük bel çevresi ve daha fazla viseral yağ bulundu.
Gece kuşlarının vücut saatlerinin toplumla uyumsuz olmasının bu riski artırabileceği düşünülüyor.
Erkekler, Kadınlar ve Egzersiz: Metabolizma Başlangıçta Farklı
Yeni bir araştırma, düzenli bir egzersiz programına başladığında, hareketsiz erkek ve kadınların iskelet kaslarının şeker ve yağ asitlerini yakmada farklılık gösterdiğini, ancak düzenli antrenmanın bu farklılıkları azaltarak her iki cinsiyette de benzer olumlu metabolik değişiklikler yarattığını ortaya koyuyor.
Araştırma Yöntemi: Sedanter yaşam tarzına sahip 16 kadın ve 9 erkeğin kas biyopsileri, bir egzersiz programının başında, ilk seans sonrasında ve 8 hafta sonunda toplandı. Araştırma, epigenomik, transkriptomik ve proteomik analizlerle genler, RNA ve protein düzeylerindeki değişiklikleri inceledi. Katılımcılar haftada üç kez, 30 dakika bisiklet ve 30 dakika yürüyüş içeren 1 saatlik egzersiz yaptı.
Sonuçlar: Başlangıçta erkekler, glikoz metabolizmasıyla ilgili proteinlerde ve hızlı kasılan liflerde daha yüksek protein seviyelerine sahipken, kadınlar yağ asidi metabolizmasını düzenleyen proteinlerde daha fazla yoğunluk gösterdi. Ancak 8 haftalık egzersiz sonrasında bu cinsiyete özgü farklılıklar azaldı ve her iki cinsiyette de enerji üretimi için glikoz ve yağ asitlerini kullanma kapasitesi arttı.
DÜŞÜK KAN ŞEKERI KORKUSU EGZERSIZI ENGELLIYOR
Araştırma, tip 1 diyabetli yetişkinlerin hipoglisemiyi tetikleme korkusuyla fiziksel egzersizden kaçınabileceğini öne sürüyor.
İngiltere’deki araştırmaya, diyabet yönetimi ve egzersize yönelik tutumları hakkında bir anketi yanıtlayan 463 katılımcı katıldı.
Araştırmacılar, katılımcıların insülin dozunun ve karbonhidrat alımının ayarlanmasının önemini anladıklarında hipoglisemiden daha az korktuklarını buldular.
Henüz yorum yapılmadı.