Son 33 yılda gerçekleştirilen tıbbi araştırmalar, erkeklerde sık ejakülasyonun prostat kanseri riskini azaltabileceğini gösteriyor. Bu etkinin arkasındaki mekanizmalar henüz tam olarak anlaşılmamış olsa da, ejakülasyonun prostat sağlığı üzerindeki potansiyel koruyucu etkileri dikkate değerdir.

Prostat kanseri, dünya genelinde erkekler arasında en yaygın ikinci kanser türü olarak kabul edilir ve özellikle Birleşik Krallık’ta erkeklerde en sık rastlanan kanserdir. Prostat, esas olarak meni üretimini sağlayan bir üreme organıdır. Bu nedenle, bilim insanları uzun süredir cinsel aktivitelerin ve özellikle ejakülasyonun prostat kanseri riski üzerindeki etkilerini araştırmaktadırlar.

Araştırmalardan Çıkan Sonuçlar

Yapılan geniş çaplı bir derleme, son üç dekadda gerçekleştirilen 11 araştırmanın yedisinde, sık ejakülasyonun prostat kanseri riskini düşürdüğüne dair belirgin kanıtlar bulunduğunu ortaya koymuştur. Bu bulgular, ejakülasyonun prostat üzerinde olumlu etkiler yaratabileceği fikrini güçlendiriyor.

Potansiyel Mekanizmalar

  • Toksik Maddelerin Azaltılması: Sık ejakülasyon, prostat bezinde biriken toksinlerin ve kristalize yapıların yoğunluğunu azaltarak tümör oluşum riskini düşürebilir.
  • İmmün Yanıtın Modülasyonu: Ejakülasyon, prostat içindeki immün yanıtı modifiye ederek iltihaplanmayı azaltabilir ve tümör hücrelerine karşı bağışıklık savunmasını artırabilir.
  • Psikolojik Stresin Azalması: Psikolojik gerilimi hafifletme yoluyla ejakülasyon, sinir sistemi aktivitesini düşürerek hücre bölünmesini yavaşlatabilir ve kanser gelişim riskini azaltabilir.

Yaş ve Ejakülasyon Sıklığının Etkisi

Araştırmalar, ejakülasyon sıklığının koruyucu etkilerinin yaş ile değişkenlik gösterebileceğini belirtmektedir. Örneğin, bazı çalışmalar bu korumanın genç yetişkinlikte riski artırırken, ileri yaşlarda koruyucu olduğunu öne sürmüştür.

Sıklığın Önemi

Harvard Üniversitesi tarafından yapılan bir çalışma, ayda 21 veya daha fazla kez ejakülasyon yapan erkeklerin, daha az ejakülasyon yapanlara göre prostat kanseri riskinin %31 oranında düşük olduğunu göstermiştir. Avustralya’dan elde edilen benzer veriler, haftada beş ila yedi ejakülasyon yapan erkeklerin, daha az sıklıkta ejakülasyon yapanlara kıyasla 70 yaşına kadar prostat kanserine yakalanma olasılığının %36 daha düşük olduğunu ortaya koymuştur.

Sonuçların Değerlendirilmesi

Bu tür araştırmalardan kesin sonuçlar çıkarmak zor olabilir. Çalışmalar arasındaki metodolojik farklılıklar, katılımcı demografileri ve ejakülasyon sıklığının nasıl ölçüldüğü gibi faktörler sonuçları etkileyebilir. Ayrıca, bu tür çalışmalar genellikle katılımcıların kendi raporlamalarına dayandığı için, subjektif yanlılıklar da bulguları etkileyebilir.

Testosteron ve Prostat Kanseri

Testosteron düzeyleri, erkeklerin seksüel aktivite sıklığını etkileyebilir ve dolayısıyla prostat kanseri riski üzerinde dolaylı bir etkisi olabilir. Düşük testosteron seviyeleri genellikle daha düşük seksüel aktivite ile ilişkilendirilir ve bazı çalışmalar düşük testosteronun prostat kanseri riskini artırabileceğini öne sürmektedir.

Genel Bakış

Prostat sağlığı üzerine ejakülasyonun olumlu etkileri yanında, cinsel aktivitenin kalp, beyin, bağışıklık sistemi, uyku ve ruh hali üzerinde de faydalı etkileri vardır. Prostat kanseri ile ejakülasyon sıklığı arasındaki ilişki tam olarak anlaşılmamış olsa da, sık ejakülasyon erkekler için sağlıklı bir yaşam tarzının önemli bir parçası olabilir.

SEMİNAL SIVI NEDİR?

Seminal sıvı, erkek üreme sistemindeki birkaç farklı organdan salgılanan sıvılarının birleşimiyle oluşur. İşte bu organlar ve her birinin katkıları:

  1. Testisler ve Epididimis: Testisler, sperm hücrelerini (spermatozoidleri) üretir. Olgunlaşan sperm hücreleri, epididimiste depolanır ve burada hareket kabiliyeti kazanır.
  2. Seminal Veziküller: Seminal sıvının büyük bir kısmını üreten organlardır. Bu sıvı, özellikle fruktoz içerir ve sperm hücrelerinin enerji ihtiyacını karşılar.
  3. Prostat Bezi: Prostat sıvısı, seminal sıvının önemli bir kısmını oluşturur ve pH dengesini alkaline çevirerek sperm hücrelerinin kadın üreme sisteminde hayatta kalmasına yardımcı olur.
  4. Bulboüretral Bezler (Cowper bezleri): Cinsel uyarılma sırasında salgılanan, kayganlaştırıcı ve nötralize edici özelliklere sahip sıvı üretirler. Bu sıvı, üretrayı yağlar ve asidik idrar kalıntılarını temizler.

Seminal sıvı, birkaç farklı üreme sistemi bezinden salgılanan çeşitli sıvıların bir karışımıdır ve aşağıdaki bileşenleri içerir:

  1. Sperm Hücreleri: Seminal sıvının en önemli bileşenlerinden biri spermatozoidlerdir. Bunlar, erkek üreme hücreleri olarak döllenme yeteneğine sahiptir.
  2. Seminal Plazma: Sperm hücrelerini taşımak için gerekli olan sıvıdır. Su, şekerler (özellikle fruktoz), vitaminler, mineraller, proteinler, hormonlar ve diğer biyolojik olarak aktif bileşikler içerir.
  3. Prostat Sıvısı: Prostat bezinden gelen bu sıvı, seminal sıvının yaklaşık üçte birini oluşturur. Asitliği düzenler, besleyici maddeler sağlar ve sıvının genel pH dengesini alkaline çevirerek sperm hücrelerinin hayatta kalmasına yardımcı olur.
  4. Vesiküllerin Seminal Sıvısı: Seminal veziküller tarafından üretilen bu sıvı, sıvının büyük bir kısmını oluşturur ve enerji kaynağı olarak hizmet eden fruktoz gibi şekerleri içerir.
  5. Bulboüretral ve Üretral Bez Sıvıları: Cinsel uyarılma sırasında, bu bezlerden gelen sıvılar, üretrayı yağlayarak sperm hücrelerinin daha kolay geçiş yapmasına yardımcı olur ve aynı zamanda idrar yolu asiditesini nötralize eder.

Bu bileşenlerin birleşimi, spermatozoidlerin kadın üreme sisteminde ilerlemesini kolaylaştırır ve döllenme şansını artırır.

KAYNAK:

https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S1558767324000168