Meme Kanseri: Tedavi Zorluğunun Nedenleri ve Gelecekteki Yeni Yaklaşımlar
Meme kanseri, kadınlar arasında en yaygın kanser türüdür ve 2022 yılında dünya genelinde 2 milyondan fazla yeni vaka tespit edilmiştir. Bununla birlikte, meme kanseri tedavisi oldukça zorlayıcıdır. Stellenbosch Üniversitesi’nde Kanser Araştırma Grubuna başkanlık eden Fizyolog Anna-Mart Engelbrecht, bu durumun neden böyle olduğunu ve hassas tıbbın (bireye özel tedavi) bu konuda nasıl yardımcı olabileceğini açıklıyor.
Normalde hücre büyümesi, bölünmesi ve ölümü sıkı bir şekilde düzenlenmiş süreçlerdir. Ancak hücrenin DNA’sında meydana gelen mutasyonlar bu düzeni bozarak, anormal hücre çoğalmasına ve tümör oluşumuna yol açabilir. Tümörler iyi huylu (kanser olmayan) veya kötü huylu (kanserli) olabilir. Kötü huylu tümörler çevre dokulara saldırabilir ve kemik, karaciğer ya da akciğer gibi diğer vücut bölgelerine yayılabilir (metastaz yapabilir).
Kanser hücreleri, bağışıklık sisteminden kaçabilir, kendi kan tedariklerini oluşturabilir (anjiyogenez) ve düşük oksijen ya da tedavi baskısı gibi farklı koşullarda hayatta kalmak için adapte olabilir.
Tüm kanserlerin yalnızca %5-10’u, doğumdan itibaren vücuttaki tüm hücrelerde bulunan kalıtsal mutasyonlardan kaynaklanır ve bu durum bireyi kansere yatkın hale getirir. Çoğu kanser ise sağlıklı bir yaşam tarzı ve düzenli egzersizle önlenebilir.
Meme Kanseri Türleri:
Meme kanseri, birkaç farklı türe ayrılabilir:
- Duktal karsinoma in situ (DCIS): Bu, invaziv olmayan bir kanserdir, yani anormal hücreler sadece süt kanallarında sınırlıdır ve epitel hücrelerin altındaki dokulara yayılmamıştır.
- İnvaziv duktal karsinom (IDC): En yaygın türdür, kanser hücreleri kanal duvarlarını geçerek çevredeki meme dokusuna yayılır.
- İnvaziv lobüler karsinom (ILC): Süt üreten lobüllerde başlar ve çevre dokuya yayılır. Lobüller, süt üreten meme kısmıdır ve sütü meme uçlarına taşıyan kanallardan anatomik olarak farklıdır.
- Üçlü negatif meme kanseri (TNBC): Bu kanser türünde meme dokusunda östrojen, progesteron ve HER2 reseptörleri bulunmaz. Bu durum, tedaviyi daha zor ve agresif hale getirebilir.
- HER2 pozitif meme kanseri: HER2 protein aşırı ifadesiyle karakterize olup, kanser hücrelerinin büyümesini teşvik eder.
- Hormon reseptörü pozitif meme kanseri: Östrojen veya progesteron gibi hormonlara tepki vererek büyüyen kanserdir.
Meme Kanserini Tedavi Etmek Neden Bu Kadar Zor?
Meme kanserinin tedavisini zorlaştıran pek çok alt türünün olması ve her birinin kendine özgü genetik ve moleküler özelliklere sahip olmasıdır. Bu çeşitlilik, bir alt tür için etkili olan tedavinin diğerine uymayabileceği anlamına gelir ve her hasta için özel bir tedavi yaklaşımı gerektirir.
Bir diğer zorluk ise tümör mikroçevresidir. Kanser hücreleri, bu mikroçevredeki normal hücreleri, kendi büyümelerini desteklemek için kullanabilirler. Bu durum, tedavinin etkinliğini azaltabilir.
İlaç direnci de tedaviyi daha karmaşık hale getirir. Zamanla meme kanseri hücreleri, kemoterapi, hormonal tedaviler ve hedefe yönelik tedavilere karşı direnç geliştirebilir. Bu adaptasyon, genetik mutasyonları veya kanser hücrelerinin büyümeye devam etmesini sağlayan alternatif sinyal yollarını kullanmayı içerebilir.
Metastaz, yani kanserin diğer organlara yayılması, başka bir büyük engeldir. Metastatik hücreler genellikle primer tümördeki hücrelerden farklı davranır. Ayrıca meme kanseri hücreleri bazen bağışıklık sisteminden kaçabilir. Bağışıklık sistemi normalde anormal hücreleri tanıyıp saldırsa da bazı meme kanseri hücreleri kendilerini gizleyebilir veya bağışıklık yanıtını baskılayabilir. Bu da immünoterapinin etkinliğini azaltabilir.
İmmünoterapi, bağışıklık sisteminin doğal kanserle savaşma yeteneğini artırır. Melanom, küçük hücreli olmayan akciğer kanseri, böbrek kanseri ve bazı lenfomalarda immünoterapi başarı göstermiştir. Ancak meme kanserinde genetik değişiklikler daha az olduğundan bağışıklık sistemi tarafından tanınması daha zor olabilir.
Hassas Tıp Nasıl Fark Yaratır?
Hassas tıp, her bireyin genetik yapısını, çevresini ve yaşam tarzını dikkate alarak, tümörün genetik ve moleküler özelliklerine uygun tedaviler geliştirir. Bu sayede, tedavi etkinliği artar ve gereksiz yan etkiler azalır.
Sıvı biyopsiler gibi yöntemlerle yapılan sürekli izleme, tümör gelişirken tedavi stratejilerinin adapte edilmesini sağlar ve genetik yatkınlıkların belirlenmesi, erken teşhis ve önleme konusunda yardımcı olur.
Hassas tıp, özellikle meme, akciğer ve melanom gibi kanserlerde, genetik profilleme rehberliğinde hedefe yönelik tedaviler sunarak kanser tedavisinde büyük değişiklikler yaratmıştır. Araştırmalar ve klinik denemeler, hassas tıbbın daha geniş bir hasta kitlesine daha etkili ve kişiye özel tedaviler sunma potansiyelini genişletmeye devam etmektedir.
Henüz yorum yapılmadı.