Lipoproteina (Lpa), son yıllarda aterosklerotik kardiyovasküler hastalıkların (ASCVD) önemli bir risk faktörü olarak kabul edilmeye başlamıştır. LDL’ye benzer yapıda olan bu lipoprotein, özellikle kalıtsal faktörler nedeniyle bireylerde farklı seviyelerde bulunabilir ve bu seviyelerin yüksek olması ciddi kalp damar hastalıklarına yol açabilir. Bu makalede Lpa’nın yapısı, biyolojik özellikleri, genetik faktörler ve hastalık riskine etkileri detaylandırılacaktır.
Lipoprotein a’nın Yapısı ve Biyolojisi
Lipoproteina (Lpa), düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) partiküllerine oldukça benzer, ancak apolipoprotein(a) adı verilen bir protein yapısıyla farklılaşır. Bu protein yapısı, Lpa’nın kardiyovasküler sistemdeki rolünü ve atherosclerotic hastalıkların gelişimindeki katkısını artırır. Yapısal olarak LDL ile örtüşse de, apolipoprotein(a) sayesinde Lpa’nın biyolojik davranışları farklıdır ve ateroskleroz oluşumunda daha etkin rol oynar.
Lpa’nın yüksek seviyeleri, damar duvarlarında plak oluşumunu tetikleyerek arterlerin daralmasına neden olabilir. Bu daralma, kan akışını kısıtlayarak kalp krizi, felç veya periferik arter hastalığı gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.
Lpa’nın Genetik ve Kalıtsal Faktörleri
Lpa seviyeleri büyük oranda genetik varyasyonlarla belirlenir ve bu seviyeler yaşam boyunca genellikle sabit kalır. Kare Berg’in 1963 yılında keşfettiği Lpa, uzun yıllar boyunca bilim dünyasında dikkat çekmemiştir. Ancak genetik varyantların Lpa seviyelerini ve hastalık risklerini etkilediği son yıllarda daha net anlaşılmıştır.
Lpa’nın genetik bileşenlerinden biri, “kringle IV type 2 repeats” olarak bilinen tekrarlar ile ilişkilidir. Bu tekrar sayısı arttıkça, Lpa seviyeleri düşme eğiliminde olabilir. Ayrıca, bu protein yapısındaki farklılıklar, bireylerin kalp hastalıklarına yakalanma riskini büyük oranda etkiler.
Kardiyovasküler Hastalıklarla İlişkisi
Yüksek Lpa seviyeleri, aterosklerotik kardiyovasküler hastalıklar (ASCVD) riskini artırır. Yüksek Lpa’ya sahip bireylerde miyokard enfarktüsü (kalp krizi), iskemik inme, aort kapak stenozu ve periferik arter hastalığı gibi ciddi kardiyovasküler sorunlar daha sık görülür. Yapılan araştırmalar, Lpa seviyelerinin özellikle LDL kolesterol seviyelerinden bağımsız bir risk faktörü olduğunu göstermektedir.
Menopoz sonrası kadınlarda Lpa seviyelerinde artış gözlenirken, bu artışın nedenleri tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak genel olarak kadınlarda 50 yaş sonrasında yüksek Lpa düzeyleri daha sık görülür.
Tedavi Seçenekleri
Lpa’nın yüksek seviyeleri genetik olarak belirlenmiş olduğundan, şu anda piyasada Lpa seviyelerini doğrudan düşüren ilaçlar sınırlıdır. Bununla birlikte, PCSK9 inhibitörleri gibi bazı tedavi yöntemleri, LDL seviyelerini düşürerek dolaylı yoldan Lpa’nın da azalmasını sağlar. PCSK9 inhibitörleri, yüksek riskli bireylerde kalp krizi ve felç riskini azaltmak için kullanılır. Ancak Lpa’ya özel ilaçların geliştirilmesi hala devam etmektedir.
Ayrıca, yaşam tarzı değişiklikleri, sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve sigarayı bırakma gibi önlemler, kardiyovasküler risk faktörlerini yönetmeye yardımcı olabilir.
Sonuç
Lipoproteina (Lpa), aterosklerotik kardiyovasküler hastalıkların önemli bir risk faktörüdür. Genetik varyantlar ve kalıtsal faktörler, Lpa seviyelerinin belirlenmesinde kritik rol oynar. Yüksek Lpa seviyeleri, LDL’den bağımsız olarak kalp hastalığı riskini artırır. PCSK9 inhibitörleri gibi tedavi yöntemleri Lpa’ya yönelik etkili çözümler sunabilir, ancak daha fazla araştırma ve tedavi geliştirme gerekmektedir. Lpa’nın kalp hastalıkları üzerindeki etkisini anlamak, bireylerin sağlığını korumada hayati önem taşır.